31 Ocak 2014 Cuma

Sevimli bir kare :)



Her sabah olduğu gibi yola çıktım ve yürümeye başladım. Genellikle aynı yoldan gittiğim için her şey aynı gelir yolda bana, her şey aşinadır. Ama bugün yüzümü güldüren, beni mutlu eden hem komik hem sevimli hem de hüzünlü bir kare yakaladım.
İzmir’de özellikle Karşıyaka’da yaşıyorsanız sokak hayvanlarına alışkın olmalısınız. Sokak köpeği çok görmeseniz de kediler her yerdedir. Mutlaka adım başı bir kediye rastlarsınız. Bunun nedenlerinden biri buradaki herkesin kedilere mutlaka kaplarda su vermesi, her sokak köşesine kuru mama bırakması sanırım. Çöp içinde kedi göremezsiniz, sanırsınız ki her biri birer ev kedisi, o kadar rahat ve umursamaz :)

İşte bu sabah bunlardan biriyle karşılaştım. Kendisine süper bir yatak bulmuş uyukluyordu. Ben fotoğrafını çekmek için duraklayınca bana bakmak için kafasını kaldırdı ve galiba en masum pozunu verdi :) ve de ben sizlerle paylaşmak istedim

30 Ocak 2014 Perşembe

Hobby güllü ıslak havlu


Hobby ıslak mendili çok pahalı olmayan bir fiyata almış idim. Aslında anlamıştım beni memnun etmeyeceğini ama evde bulunsun diye alındı kendisi. Genellikle büyük boy ıslak mendil kullanan birisi değilimdir, evde olduğum sürece elimi yıkama şansım olduğu için ıslak mendile pek ihtiyaç duymam.

Gelelim ürüne, görüntüsü gayet hoş, bir kere pembe olması zaten beni kendine çekti. Bu kapaksız olan ıslak havluları pek sevmiyorum, kullanışlı olmuyorlar. O kapak yerine geçen bant bir süre sonra yapışmıyor, içi hava alıyor ve mendiller kuruyor. Ucuz diye aldığımı söylemiştim. O yüzden onu sorun etmedim.



Bir diğer sorun havlu yazmasına rağmen incecik olduklarını görebiliyorsunuz. Bunlardan havlu değil mendil bile olmaz. Onu geçtim bu kadar kuru ıslak havlu olmaz sanırım. Ya da bana öyle denk geldi bilemiyorum. Bildiğiniz peçeteye azıcık su dökmüşüm de onunla siliyorum elimi.


Kokusu rahatsız etmeyecek kadar az zaten. Deterjanlı gibi olanlardan, bu yüzden elimde kayganlık bırakıyor. Kısacası ucuz etin yahnisi yavan olur :) ama bir ıslak mendile de dünyanın parasını vermek istemiyorum. Bu yüzden tekrar almayacak olsam da diğer ucuz mendilleri denemeye devam edeceğim. 

29 Ocak 2014 Çarşamba

Milföy hamuru


Milföy hamuruyla çok yeni tanıştım. Meğer büyük kolaylıkmış. Ancak ama ancak kat kat çok yağlı bir poğaça istiyorsanız bunu söyleyebilirim. Normal pastane poğaçası gibi değil bu. İzmirliler bilirler burada boyoz denen bir yağlı kat kat bir börek satılır. Bu böreğin içinde hiçbir şey yoktur. Milföy hamuru da bu boyozun arkadaşı bence. Tadı boyoz kadar güzel değil ama içine peynir koyduğunuzda değişik bir lezzet elde etmiş oluyorsunuz. Asıl güzel tarafı çok pratik, yarım saatte yapıp yiyebileceğiniz bir beş çayı veya kahvaltılık bu milföy.

Tarifine gelince içine maydanozla karıştırılmış peyniri koyup üçgen üçgen katlıyorsunuz. Üzerine yumurta sürüp biraz susam, biraz çörek otu ve benim en sevdiğim beyaz haşhaş serpip görüntüsünü de güzelleştiriyorsunuz. 180-185 derece önceden ısıtılmış fırında 20-25 dakika pişiriyorsunuz ve sonuç olarak süper kabarık, çıtır çıtır, kat kat milföy börekleriniz hazır oluyor.

Maalesef çok yağlı ve hamur işi olduğu için her ne kadar güzel olsa da çok fazla yemenizi öneremiyorum.





27 Ocak 2014 Pazartesi

Kupon biriktirerek aldıgım yerküre




Eğer hatırlarsanız bizler daha küçükken bir kupon biriktirme furyası vardı. Her gün gazetelerden kupon keser, hediyesine göre yüzlerce kupon biriktirilirdi. Tabak, çanak, radyo, televizyona kadar aklınıza gelebilecek her şeyi gazete kuponu biriktirerek aldık. Ama zaman her şeyi unutturur ya kupon kesmek eski modasını kaybetti, kimsecikler kuponlarla uğraşmak istemez hale geldi. Gazeteler artık işe yaramaz şeyler vermeye başladı.

Seneler var ki gazete kuponu biriktirmek aklımıza bile gelmemişti. Ta ki okuduğumuz gazete antik görünümlü yuvarlak yerküre veresiye kadar. Bunun yanında bonus olarak büyük boy piri reis haritası ve arkasında da ayrıntılı bir dünya haritası da almış oldum.



Arkadaşlar ben yerkürenin bu kadar kaliteli olmasını beklemiyordum açıkçası. Beklediğimden büyük, mağazadan alınabilecek kalitede ve yeterince ayrıntılı bir yerkürem oldu. Görünüşüne de kalitesine de bayıldım. Normal şartlarda böyle bir şeyi yazmazdım ama aklınızda bulunsun bir daha verirse gazete siz de alın diye yazmak istedim. Gazete ismi vermiyorum, kimsenin reklamını yapmak değil amacım ama gazeteler bazen işe yarar şeyler de veriyor diye yazıyorum bu yazıyı. Bu yerküre şiddetle tavsiyemdir, bulursanız kaçırmayın.

24 Ocak 2014 Cuma

Bugün tırnagımda hangi oje var-36


Bugün sizlerle çok şık, her yerde kullanabileceğiniz bir desen paylaşmak istiyorum. Bu desende hangi rengi kullanırsanız kullanın tırnaklarınızı şık gösterecek ve iltifatlar alacaksınız.

Ben bu deseni yeni yeni takip etmeye başladığım bir youtuberdan gördüm ve hemen denemeye karar verdim. İyi ki de hemen denemişim çünkü çok sevdim. Daha önceki yaptığım birkaç desende de buna benzer olanlar vardı ama birkaç değişiklikle daha güzel bir hal aldı tırnaklarım.

Gördüğünüz üzere sadece yüzük parmağıma kedi patileri yaptım. Siz isterseniz bütün tırnaklarınıza pati veya nokta kondurabilirsiniz. Ben desen karmaşık durmasın ama ufacık bir farklılık olsun diye sadece tek tırnağıma pati yaptım.


Ben çok beğendim, eğer sizde beğendiyseniz ve yapmayı düşünüyorsanız beni de haberdar edin :)

23 Ocak 2014 Perşembe

Turunç Reçeli


Son üç senedir turunç reçeli yapıyoruz. Daha önce ne denemişliğim ne de tatmışlığım vardı. Açıkçası ilk denememizde tadına bayıldım. Hazır şekerlemeler gibiydi, hem görüntüsü hem de tadı. Biz biraz uğraşarak kıvırıp ipe dizme yöntemiyle yapıyoruz. Tadına olduğu kadar görüntüsüne de önem veriyoruz.

Değişik bir kahvaltılık arayanlara, reçel sevenlere ve ben biraz uğraşırım sonunda nasılsa buna değecek diyenlere çok çok güzel bir reçel bu. Bir günde hazırlanmıyor, biraz uğraşmanız gerekiyor. Günlerce acısı gitsin diye suyunu değiştirmeniz gerekiyor ama sonuç gerçekten buna değiyor. Üstelik dışarda satın almak istediğinizde gerçekten pahalı bir reçel bu. Bense bahçedeki ağaçtan topluyorum. Yaklaşık 3-4 kilo turunçtan yapıyorum. Hepsini yiyip bitiremeyeceğimiz için pratik bir saklama püf noktası da vereyim size. Kabukları kazıyıp, ipe dizip, acılığı gidene kadar suda beklettikten sonra yiyebileceğimiz kadarını reçel yapıyoruz ve kalanını parçalara ayırıp buzluğa atıyoruz. Bittikçe yeniden reçel yapıyoruz. Tadında hiçbir değişiklik olmuyor, taze taze her daim yiyoruz.
                                       

Mutlaka denemelisiniz. Pazarlarda bulabilirsiniz. Ama eğer İzmir’deyseniz şanslısınız demektir çünkü burada her sokakta mutlaka turunç ağaçları bulunuyor, istediğiniz kadar toplayabilir, bol bol yiyebilirsiniz.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Bulusmak Üzere / Haftanın Siiri-2


Diyelim yağmura tutuldun bir gün  
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek  
Öbür yanda güneş kendi keyfinde  
Ne de olsa yaz yağmuru  
Pırıl pırıl düşüyor damlalar  
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın  
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına  
İşte o evin kapısında bulacaksın beni  
Diyelim için çekti bir sabah vakti  
Erkenceden denize gireyim dedin  
Kulaç attıkça sen  
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan  
Ege denizi bu efendi deniz  
Seslenmiyor  
Derken bi de dibe dalayım diyorsun  
İçine doğdu belki de  
İşte çil çil koşuşan balıklar  
Lapinalar gümüşler var ya  
Eylim eylim salınan yosunlar  
Onların arasında bulacaksın beni  
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya  
Çakmak çakmak gözleri  
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı  
Herkes orda sen de ordasın  
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından  
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim  
Özgürlüğe mutluluğa doğru  
Her işin başında sevgi diyor  
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili  
Bi de başını çeviriyorsun ki  
Yanında ben varım  
  

Can YÜCEL
  

20 Ocak 2014 Pazartesi

Ebru oje / Bugün tırnagımda hangi oje var-35


Bu ara değişik desenler deniyorum. Uzun zaman önce çeşitli denemelerim olmuştu ebru oje deseninde ve çoğunda başarısız olmuştum :) bu sefer çok fazla uğraşmadan denemek istedim. Çok fazla oje damlatmadım, bu sayede kurumadan önce şekil verebildim. Sanırım bu ebruli ojenin püf noktası oda sıcaklığında su (ne soğuk ne de çok sıcak), akışkan ojeler (koyu ojeler suda yayılmıyor) ve el çabukluğu (oje donmadan önce şekil verip tırnağı daldırmak).


Çıkan sonuç beni memnun etti. Pembe, beyaz ve mor renkleri kullandım. Çok fazla renk kullanmadım, tırnaklarımın etrafını bantladım. Ve işte sonuç resimde gördüğünüz gibi. Eğer sizde denerseniz ve bana da resimlerinizi gönderirseniz çok mutlu olurum :)

17 Ocak 2014 Cuma

Gazete Baskısı / Bugün tırnagımda hangi oje var-34


Uzun zamandır bloglarda ve videolarda gördüğüm gazete yazısı şeklindeki oje desenini yapayım dedim nihayet. Gazetenin üzerindeki yazıları basabilmek için biz türkler olarak genellikle kolonya kullanıyoruz ama yabancı blog ve videolarda saf alkol (bunun için de genellikle votka) kullanılıyor. Ve bir de su ile yapanlar var ancak ben bu denememde su kullandığımda başarılı olamadım. O yüzden zaten baskılarım çok düzgün çıkmadı. Zemin rengi olarak herkes gibi açık renk seçtim. Küçük küçük kestiğim gazete parçalarını kolonyayla ıslatarak tırnaklarımın üzerine koyup hafif hafif bastırdım. İlk denemem olduğu için çok başarılı olamadım. En azından ben istediğim ve beklediğim kadar yazıları çıkaramadım. Yine de sonuçtan memnunum :)

15 Ocak 2014 Çarşamba

Bugün tırnagımda hangi oje var-33


Malum grip atlatmaya çalışıyorum. Bu yüzden uzunca bir süre oje falan sürecek halim yoktu ama son günlerde artık gribin en kötü günlerini atlattım çok şükür. Bunu fırsat bilip ruhumu içimi sıkmayacak bir oje deseni yapmak istedim. Tam yazlık renkler ve sonuçta şeker gibi tırnaklar oldu. Kış için çok uygun olmasa da içimi açtı, kendimi bi nebze daha iyi hissettim. Son günlerde etrafımdaki herkesin hasta olması, koyu, kalın kışlık kazaklar, iyice ruhum daralmış. Kendime azıcık alan açmış oldum bu sayede. Kış günlerinde size de öneririm açık renk bir şey giymek, açık renk ojeler, veya ufacık bir aksesuar bile sizi sıcak yaz günlerine götürüp, size tazelik verebilir.

14 Ocak 2014 Salı

Bir Çiçek /Haftanın Siiri-1

Merhabalar,

Hasta hasta yatarken aklıma şiir okumak düştü. Bundan 4-5 sene önce şiir okumaya merak salmıştım, içimden okuyordum yanlış anlaşılmasın :) Sevdiğim ve beğendiğim şairlerin şiirlerini de bir sitede saklıyordum, hangi akla hizmetse siteyi kendi bilgisayarımdan daha güvenli bulmuştum ama bir gün sitenin yerinde yeller esti, kendimce beğendiğim şiirler buhar olup havaya karıştı, dizeler, kelimeler etrafa saçalandı. O günden sonra şiir okumayı bırakmadıysam da eskisi kadar sıklıkta okuyamadım.
Dedim ki madem benim bir bloğum var artık. İçimi açıyorum insanlara, paylaşıyorum her şeyimi, o zaman neden sevdiğim şiirleri paylaşmayayım ki? Tabi ki bu sefer bilgisayarımda da saklayacağım.
Sizi sıkmadan her hafta bir şiir paylaşmaya karar verdim. Bugün çok sevdiğim bir şair olan Cemal Süreya’dan çok bilinen bir şiir paylaşıyorum. Her seferinde lafı bu kadar uzatmayacağım merak etmeyin :)
Umarım sizin için seçtiğim şiiri beğenirsiniz.



Bir Çiçek

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yalnışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda, 
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Bir Çiçek,  Cemal Süreya (Şiir - Tam) 

12 Ocak 2014 Pazar

Bu kısın ilk gribi

Merhaba arkadaşlar,
Bir kaç gün önce aşağıdaki yazıyı yazıp hazırlamıştım ama gribim o kadar ilerledi ki yataktan kalkamaz hale geldim. o yüzden şimdi ancak yayınlıyorum. hala daha yataktan kalkamıyorum. Bir süre daha yazamayacağım bu gidişle, umarım bir an önce iyileşirim.



Merhabalar,

Yaklaşık 2 gündür üşüyordum ama çok sıcacık yerlerde bile üşüyordum, hem de iki kazak üst üste giymişken bile. Sonra aniden gelen baş ağrısı ve ateş, üşütme tutmasıyla birlikte anladım ki şifayı kapmışım. Malum salgın var ve beni de pas geçmemiş :(
Şimdi 3. Gün ve maalesef nefes bile alamıyorum doğru düzgün, ateş ve üşümem devam ediyor. Başımı hafif kımıldatsam başıma da bir ağrı giriyor. Baktım ki neymiş diye bu salgının tipik özellikleri:
  • Aşırı halsizlik
  • Ateş
  • Eklem ağrıları
  • Yataklara düşecek kadar kötüleşme
  • Burun akıntısı…
Bu kadar belirti bana yetti de arttı bile :( çünkü hepsine cuk diye uyuyorum. Grip, nezle olduğumda doktora gitmeyi sevmiyorum, çünkü zaten gidecek kadar halim olmadığı gibi daha da fenalaşıp geri geliyorum.
Doktorların televizyonlarda bangır bangır söylediği gibi antibiyotik almıyorum, hatta ağrı kesici bile kullanmıyorum. Ancak babamın hazırladığı içinde zencefilinden tarçınına, ayva kabuğundan kebabiyesine kadar her şey olan bir çaydan içiyorum. Bunun yanında limonlu sular, bol bol mandalina ve portakallarla takviye ediyorum. Yani bu sefer de ilaç kullanmadan atlatmaya çalışacağım gribimi, bakalım kaç günde kurtulacağım.
İnsan ne kadar çaba gösterse de, kendini korumaya çalışsa da her sene bir ya da iki kere yakalanıveriyor gribe maalesef. Bu süreçte bol bol dinlenmek ve iyi beslenmek gerekiyor. Ben de bu ikisini elimden geldiğince yapıp iyileşmeye bakacağım. Ama gripte en nefret ettiğim kısım nefes alamamak. Her şey tamam ama düzgün nefes almak ve güzelce uyuyabilmek istiyorum.
Lütfen çabuk git grip kardeş :(

Siz siz olun kendinize bu havalarda dikkat edin. Salgın var ve hastalığa yakalanmamak için herkesle öpüşmeyin, gerekirse tokalaşmayın( sizden önce hapşırmadığını nerden bileceğiz??), ellerinizi bol bol yıkayın, sıkı giyinin, iyi beslenin ya da anneler zaten en iyisini bilir, kendinizi annenizin kollarına bırakın canlar :)

9 Ocak 2014 Perşembe

FOCE (FOça açık CEzaevi) ürünlerini duyan, deneyen var mı?


Foça Cezaevi’nin kendi bünyesinde üretim yaptığını ve bu ürünleri sattığını, İzmir’de yaşayan arkadaşlar belki bilirler. Üretim ve satış kısmında foça cezaevi mahkumları çalışıyor. Yani her aşamasında hem cezaevine hem de orada çalışan mahkumlara maddi manevi destek elde ediyorlar.

Peki buradan neler satın alabiliriz?
Ekmek, yoğurt, yumurta, sucuk, kavurma, beyaz peynir, kaşar, urfa peyniri, örgü peynir, ayran tereyağı, zeytinyağı, doğal zeytinyağlı kalıp sabun şuan aklıma gelenler. Zaten altta da linkini vereceğim ve neler üretip sattıklarına oradan da bakabilirsiniz.

Satış yerleri neresi?
Sitede yazdıklarına göre sadece İzmir’de 4 tane satış yerleri bulunmakta bunlar da Foçada, Bucada, Karşıyaka adliyesinde, İzmir adliyesinde bulunmakta. Bana en yakını Karşıyaka adliyesinin önündeki olduğu için oradan birkaç ürününü alıp deneme fırsatı buldum. En azından Karşıyaka’ daki Pazar günü hariç hergün açık oluyor. Ürünler günlük olarak her sabah geliyor. Bu yüzden tazeliğinden pek şüphe duymuyorsunuz. Eğer sabah gitmişseniz mutlaka önünde sıra oluyor. Genellikle yaşlı teyze ve amcaları bulabilirsiniz önünde :)

Hangi ürünler iyi?
Hangi ürünleri alacağınız pek tabi ki size kalmış bir şey ama insanlar genellikle ne almak için sıraya giriyorlar ve ben neleri denedim ondan bahsedeceğim.

Çünkü insanların orada sıraya girmelerinin tek bir nedeni var ki, taze ve doğal yumurta yiyebilmek. Yazın yumurta sınırlı sayıda oluyordu ve insanlara tek bir paket 10’lu yumurta veriliyordu sadece. Kış geldiğinden beri 30’lu kolilerden alabiliyorsunuz. Kime sorsam yumurtasının daha doğal olduğunu söylüyor. Tam %100 doğal köy yumurtası değil burada satılanlar ama daha güvenilir ve sarısı koyu sarı yumurtalar arıyorsanız Foce yumurtalarını tavsiye ederim.

İnsanların sıraya girmelerinin diğer nedeni ise yoğurt. Doğal kaymaklı yoğurt yazıyor kutuda ama üzerinde gel gelelim tül gibi ince bir kaymak bile yok. Bildiğimiz kaymaksız yoğurt. Yaklaşık 5 ay önce aldığımda kaymak vardı üzerinde ve fiyatı piyasaya göre daha uygundu ama artık kaymaksız çıkıyor. Yoğurtlarının kıvamını evde yapılanlar gibi biraz cıvık buluyorum. Galiba insanlar da bu yüzden alıyorlar, daha doğal olduğunu düşündükleri için. Ama biz ailecek artık memnun olmadığımız için yoğurt almıyoruz buradan.

Kullandığımız diğer bir ürün tereyağı. Tereyağları yaklaşık yarımşar kiloluk silindir halinde satılıyor. Bu güne kadar 3 kere tereyağı aldık Foce’den. Her zaman çıkmıyor, şansınıza denk gelirseniz alıyorsunuz. İlk aldığımızda çok beğendik, ikincide ise pütür pütürdü ve biraz tuzluydu ama son aldığımızda pütürlü hali gitmişti ve tadı tuzu yerindeydi. Yani şansınıza kalmış diyeceğim yine :)

Zeytinyağı, bir kere küçük bir şişe denemek için aldık. Yediğimiz diğer yağlardan farklı yok. Keskin bir kokusu yok, yemeklerde rahatsız eden bir tadı yok. Çünkü biz kokan, yemekte ağır tadı olan yağları yiyemiyoruz. O yüzden biz beğendik Foce zeytinyağını.

Beyaz peynir, marketlerden satın alınan hazır kutulardaki beyaz peynirlere benziyor, fazlaca tuzlu olduğunu düşünüyorum. Ve ben pek sevemedim o yüzden.

Kaşar peyniri, hep daha doğal dedikleri için bir kaç kere aldık ama kaşar peynire karşı aşırı bir sevgimiz olmadığından artık almıyoruz. Markettekilere göre biraz daha sert ve parlaklığı az.

Urfa peyniri, kaşar peynirinden tek bir farkı varsa o da daha parlak olması galiba. Ne tadında ne tuzunda kaşardan daha farklı bir yanını görmedim ben. Farkı anlamak için ikisini aynı anda yemek lazım galiba zira fiyatları bile aynı.

Ekmek, yuvarlak kepekli ekmek satıyorlar. Fırından almış gibi sıcak ve taze bulmuyorum ben. Ekmeği her gün fırından aldığımız için sadece bir kere aldık ve çok beğenmedik.

Bizim ailecek kullandığımız ürünler bunlar, birçoğunu denedik. Herkesin damak tadı farklı sonuçta, sizler de deneyip karar verin isterim.

Bütün bunların yanında küçük bir eleştiri yapmak istiyorum. İnsanlar önünde kuyruk oluyor, sıralara giriyor diye günaşırı zam yapa yapa bıktırdılar. Mesela 30’lu yumurtayı, yazın 7 liraya alırken kış geldi geleli 10.50 liraya alıyoruz. Her ürüne 2-3 kere zam geldi üç ayda.

Foce’nin sitesini incelemek isterseniz şuraya tıklayabilirsiniz.


8 Ocak 2014 Çarşamba

Dalan therapy kırmızı meyveler ve zencefil sıvı el sabunu


Dalan’ın zeytinyağlı şampuanı ve kremi üzerine yazılar yazmıştım. Sıra geldi el sabununa. Yine mi zeytinyağı diyenler için bu sefer kırmızı meyveler ve zencefilli el sabunundan bahsedeceğim. Zeytinyağlısını da kullanmama rağmen üzerinden uzun zaman geçti ve yorum yapacak kadar hatırlamıyorum.

Gelelim dalan’ın yeni çıkardığı diğer sıvı el sabunlarından kırmızı meyvelisine. Rengine aldanıp aldım desem yalan olmaz. Alırken kokusuna da baktım tabi ki. Şişesinin şıklığı da ön plandaydı. Sanırım yeni çıktı diye bir süre tanıtım fiyatına satıyorlar. Zeytinyağlısı epey pahalıyken bu sabunu 1.75 lira gibi bir fiyata aldım.
Elimi yıkadığımda köpürmesi gayet yeterli, kokusu zaten bir süre elinizden çıkmıyor ve çok hoş kokuyor. Tek basımda ne az ne çok miktarda geliyor sabun, tam kararında. Ellerimi kurutmuyor, çatlatmıyor.


Diğer çeşitlerini bilemem ama ben kırmızı meyvelisine bayıldım. Özellikle şekerli kokular seviyorsanız tam size göre bir sabun olduğunu söyleyebilirim.  

7 Ocak 2014 Salı

Matlastırıcı oje ile french-2 / Bugün tırnagımda hangi oje var-32


Uzun zamandır benimle olan matlaştırıcı ojemi kullanmak daha yeni aklıma düşmüş olmalı ki üst üste kullanıyorum. Nerdeyse 2 sene önce almıştım matlaştırıcıyı ve kullanıp beğenmemiştim ne yalan söyleyeyim. Uçlarına french yapmak fikri kimin aklına geldiyse süper bir fikir olmuş. Son iki seferdir matlaştırıcı kullanıyorum, galiba bir müddet böyle gidecek bu durum. Tırnaklarım da hafiften uzamaya başladı, daha bi güzel duruyor sanki. Sevdim ben bu işi :)

Matlaştırıcı oje ile yaptığım diğer bir french için şurdan buyurun.

Flormar mat oje ile ilgili yazım için şuraya tıklayınız.

Haribo Peaches-Seftali



Bloğumda daha önce şampuan, krem yorumları yapmıştım. İlk kez bir yiyecek hakkında yazacağım. Tatlı tatlı konuşalım diye haribo şekerlemeyle başlayayım dedik, hatta bundan sonraki konum yine şekerleme olacak :)

Öncelikle haribo fanı falan değilim. Eğer ki jelibon alacaksam çoğu zaman “Jelibon” markasını tercih ediyorum. Ben ekşi jelibonların hastasıyım, ilk kez ekşi jelibonla teyzemin Almanya’dan getirmesiyle tanıştım, uzun süre arayıp tarayıp Türkiye’de bulamadım ve zamanla unuttum gitti. Ancak kader bu ya sonra Fransa’da kaldığım dönem tekrar buluştuk kendisiyle. Türkiye’ye dönünce yine vedalaştım. Haribo almış olmamın nedeni acaba o ekşi jelibonlardan biri mi diye düşünmem oldu. Maalesef yine hayal kırıklığı yaşadım. Kendisine muadil jelibon markasının aşağıda gördüğünüz halka şeklindeki şeftalili jelibonu var. Tadı birebir haribonun aynısı ve ekşi falan değil.




Şeftali tadının da hastası olmamam nedeniyle bayılmadım kendilerine. Tek güzel tarafı belki de yapay renklendirici içermediğini yazması, ayrıca meyve suluymuş. Üzerinde doğal meyve suyu mu içeriyor yoksa meyve suyu aroması mı yazmıyor. Şeftali tadında jelibon seviyorsanız tadına bakabilirsiniz.

4 Ocak 2014 Cumartesi

Neden hiç takipçim yok?


Bakıyorum birkaç yılda benim 2 ayda yazdığımdan daha az konuya sahip blog sahiplerinin birçok takipçisi ve bir sürü aldığı yorum var. Benim de kendime özeleştiri yapmamın vakti geldi bence. 2 aydır blog yazıyorum ve elimden geldiğince güncel tutmaya çalışıyorum ama neden hala bir kişi bile yorum yapmadı, beğenmedi veya takipçim olmadı?

Kendimce bulduğum bazı nedenler var. Birincisi benim internette blog yazmak ve diğer blogları takip etmek için tek vaktim 18.30 ile 20.00 arası yani bir buçuk saat gibi bir vaktim var. Bu arada hem yazılarımı yazmak hem de diğer blogları takip etmek çok mümkün olmuyor. Bu yüzden diğer blogları takip edemiyorum, onlara yorum yapamıyorum ve bloğumun adresini yazıp ben de şöyle bir blog yazıyorum uğrarsanız, eklerseniz sevinirim diyemiyorum. Kısacası reklam yapamıyorum :)

İkinci nedenim arkadaşlarıma bir blog yazdığımı söylemedim. Kendi kendime keşfedilmeyi bekliyorum :P Gerçekten de bir blog yazdığımı ne arkadaşlarım ne de ailem biliyor. Eğer bir gün başarılı olursam o zaman söylerim diyordum ilk yazmaya başladığımda, bakalım zaman gösterecek.

Üçüncü nedenim, sosyal medya olayını kullanmıyorum. Arkadaşlar zaman o kadar kısıtlı ki şöyle bir gün oturup doya doya bloğumun üzerine düşemedim maalesef. Facebook, twitter ve instagram’da ise yine maalesef hesabım yok. Yani yine duyuramıyorum bir bloğum olduğunu.

Benim için dördüncü ve son neden youtube videoları yapmıyor oluşum. Youtube videoları yapmak takipçiye sahip olmak için en kolay yollardan biri. Tabiki hemen bir video yaptım takipçileri kaptım olayı yok. Emek ve zaman harcayıp birçok video yapmak, insanların sizi sevmesi, yaptığınız videonun bir şekilde insanlara faydalı olması ve insanların sizin videolarınızın devamlılığının olacağına inanmış olması gerekiyor. Böylece takipçi sayınız artıyor.

Bakın unuttum, bir diğer neden ise çekilişler yapıp hediyeler dağıtmak. Ben de çekiliş yapacağım ama bunun için de takipçilerimin olması lazım değil mi ama :)


Neyse ben elimden geldiğince vakit buldukça bloğum için uğraşmaya devam edeceğim. Umarım bu sene içinde fark edilirim :)

3 Ocak 2014 Cuma

Matlastırıcı oje ile french / Bugün tırnagımda hangi oje var-31



Yeni yılın ilk bugün tırnağımda hangi oje var konusunu yazıyorum. Rengarenk desenler ve değişik renkler kullanmak yerine tek bir renk kullanarak french yaptım. Aynı ojeyi hem alt baz hem tırnak uçlarında kullanmak için elimizde tek bir yol var o da matlaştırıcı kullanmak. Ben renge özel mat ojeler almak yerine şeffaf matlaştırıcı alarak istediğim her rengi matlaştırabiliyorum. Bu frenchi ilk kez bir blogda görmüş ve uygulamıştım. Işıltılı renkler ile daha güzel oluyorlar ve uçlardaki ince çizgi daha belirgin görünüyor. Denemenizi tavsiye ederim.

Matlaştırıcı oje ile yaptığım diğer bir french için şurdan buyurun.

Flormar mat oje ile ilgili yazım için şuraya tıklayınız.

Kıs Favorilerim

Yeni yılın ilk yazısını biraz farklı bir konu seçmek istedim. Bugün sizlere kış favorilerimle ilgili tüyolar vereceğim. Henüz kış bitmedi, hatta yeni başlıyor ama bakalım sizler için bu kış neler seçtim.

Bu kış favori ojem, henüz yakın zamanda almış olmama rağmen Flormar 423 numaralı çok güzel bir mor. Bu sene simli ve ışıltılı renkler çok moda, ben de bu akıma kapılıp ışıltılı mor rengi favori ojem olarak seçtim.



Bu kış favori rengim, pembe ve mor, aslına bakarsanız yaz kış değişmeyen favori renklerim bunlar :) geçen sene olsa kışın siyahı favori rengim olarak söylerdim ama bu kış her yer cıvıl cıvıl, rengarenk. Kışın simli ojelerin moda olması da buna delalet zaten :)



Bu kış favori rujum, pastel 121. Bu ruju yıllar önce almıştım, şimdi var mı yok mu bilmiyorum ama rengi çok güzel. Üstelik gördüğünüz rengi dudağa çok güzel veriyor. Ben azıcık sürüp dudaklarımı renklendiriyorum, fazla sürünce iddialı bir renk oluyor ama kış için süper bir ruj.

Bu kış favori nemlendiricim, son birkaç senedir olduğu gibi ellerim ve yüzüm için dalan d’olive zeytinyağlı yoğun bakım kremi. Ben küçük tüpte olanlarından alıyorum. Vücudum için ise duştan sonra dalin aloe veralı bebe yağı kullanıyorum. Kışı çatlaksız atlatıyorum böylece.


Bu kış favori dudak nemlendiricim, parmağımla sürdüğüm h&m lipbalm lemonade. Limonlu olduğu için daha çok yazın uygunmuş gibi görünse de kışın bile dudaklarımı güzelce nemlendiriyor.



Ve son olarak

Bu kış favori aksesuarım, kalpli şalım. İzmir çok soğuk olmadığı için atkı yerine şal kullanıyorum ve siyah üzerine pembe kalplerin olduğu bu incecik şalımı çok seviyorum. Neredeyse her yere bu şalla gidiyorum.





Eğer bu kış favorilerime eklememi istediğiniz başka şeyler de varsa, lütfen bana söylemeyi unutmayın. Ve eğer sizin de favorileriniz varsa bloglarınızda yazın ve linkini bana da gönderin ki okuyabileyim ve sizin favorilerinizi de göreyim. Görüşmek üzere hoşçakalın :)