22 Mart 2015 Pazar

Bir istanbul Masalı-Yol Hikayesi



Belki de ilk kez gerçek anlamda bir anımı paylaşacağım, uzun zamandır yazmayışım, yazamayışım… evet bilgisayarım bozuldu ama asıl neden çok yorgun hissetmem ve yazılarımda sürekli sızlanmak istememem.

Neyse ki bu sefer biraz eğlenceli biraz sinir bozucu da olsa çooook yakın zamanda başımdan geçen bir anıyı paylaşacağım.

Bu bir iş görüşmesi ve zamanla yarış hikayesidir, başımdan geçtiğine üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim :) lafı uzatmayayım da konuya geçeyim madem…

Ben hani işimden hiç memnun değilim ya (laf aramızda artık hiç mi hiç memnun değilim :) ) yeni maceralara atılıp iş başvuruları yapmaya başladım, uzun zamandır İzmir iş ilanlarına yaptığım başvuruların bir tanesinden bile dönüş olmayınca İstanbul’a kapak atayım dedim ve başladım başvuru yapmaya. Epey geri dönüş oldu bana olmasına ama İzmir’de çalışıp her gün bahane bulamayacağım için gidemedim bir türlü İstanbul’a.

İsmi lazım değil bir firmanın –iyi olduğunu düşündüğüm bir firmanın- iş görüşmesine okey verdim. İş’ten bahaneyle izin aldım (güya dişçiye gidecektim ve 20’lik dişime veda edecektim)

Bir cumartesi akşamı uçağa atladım(çok çok akıllıyız ya gidiş dönüş Sabiha Gökçen’den aldık biletleri) 45 dakikada indim, yanımda bir sırt çantam var başka da bir şeyim yok. Neyse trafik vs nedeniyle havaalanında 45dakika bekledim ki abim gelsin alsın beni. Düşün adam daha beni karşılamaya yetişemiyor.

Hava da amanın ne soğuk, üstüme almışım incecik deri montu, havam batsın İzmir’den geldim ya.. millet kabanla dolaşıyor ben deri montla J neyse dedik, yoldan geldim gideriz şimdi sıcacık eve dinlenirim hiç olmazsa. Bu sefer de arkadaşına ev oturması ayarladı beyimiz, bana sosyal aktivite olsunmuş :) oturduk falan neyse eve ulaştık en sonunda da dinlenebildim.

Pazar günü oldu, hava iyice soğudu, ev tam takır kuru bakır. Annemin yaptığı sarmalar-dolmalar var Allahtan, kadıncağız düşündü ekmek bile aldı koydu çantama :) kahvaltılık almaya pazara gittik, Pazar bildiğin pahalılıktan uçmuş. Bir domates bir patates aldık çıktık. Kahvaltı falan derken çıktık bu sefer market alışverişi yapmaya. İstanbul’a gelmişiz dolaşırız derken pazardı marketti akşam oldu, yattık kalktık sabah, saat 14.00de iş görüşmem var. Rahat rahat yetişirim diye ahesteyim ben. 11.30’da evden çıktım Şişliye gidip metrobüse bineceğim ama öncesinde postaneye gitmem gerekiyor. Neyse yarım saate Şişliye vardım ama postane memuru bildiğin yavaş yavaş yavaş, 2dakikalık posta işini 45dakikada hallettim mi, ben tırsıyorum görüşmeye yetişemeyeceğim diye, metrobüsten son duraktan bir durak önce ineceğim, yol bir saatten fazla. 12.45’da bindiğim metrobüsten 13.50’de inebildim, ordan da otobüse binmem gerek ki görüşeceğim yere gideyim. Kalmış 10 dakika, atladım taksiye 5dakikada gittim. Neyse yetiştim görüşmeye… asıl mevzu bundan sonra…

Sınıfta 10 kişi falanız. Görüşme öncesi sınav matematik-zeka-ingilizceden oluşuyor. Her biri 20 soru süre 20’şer dakikadan 60 dakika. İlk 40 soru için ayrılan 40 dakikada ben 20 soru çözebilmişim, saate de bakmadığımdan acele etmedim, rahat rahat yapıyorum :) İngilizceye gelince baktım ki yapamıyorum sallamaya başladım, neticede içimden sövüyorum bi yandan, boşa geldim, rezil oldum falan diye. Sınav bitsin kaçacağım diyorum içimden. Neyse sınav bitti, tek tek görüşmeye almaya başladılar bizi, ben de ne olacak diye bekledim, bari ne kadar sallamışım ona bakayım dedim.

Görüşmeye girdim, işte sonuçları söyledi, bana acır gözle baktı, üzüldü halime ikcı hatun :D ama dedi, biz sizi başka bir pozisyona düşünüyoruz, görüşme yapıcaz. Sevindim, neyse bi yandan da saati kontrol ediyorum, epey zaman geçti çünkü… işte konuştuk ettik, yapar mısın eder misin derken komikçe de bir maaşa olur demişken, bana biraz sizi bekleticez dedi. Ben tabii düşünüyorum ki bir üst olacak kişiyle görüme yapacağım. Neyse ben bekle Allah bekle, gelen giden yok, artık firma kapanacak 10dk kalmış, dedim böyle böyle sekreterliğe. İkcı hatun geldi, kusura bakmayında toplantıda da falan dedi, sizi servisle metrobüse bırakalım falan dedi. Bildiğin görüşme için geldiğim İstanbul’dan görüşme yapamadan gerisin geriye dönüyorum artık, hem sinirliyim hem 20.55’de uçağım var, saat olmuş 18.15 ve Sabiha gökçenden kalkacak uçak, ben ise tam aksi istikamette Beylikdüzü’nden metrobüse bineceğim, Şişli’ye gideceğim, metroya bineceğim Ayazağa’da ineceğim, ordan abim beni alıp Sabiha Gökçen’e götürecek ama nasıl götürecek meçhul…trafik gene berbat bir durumda. Ve akıllıyız ya check-in falan yapmamışız. Ben metrobüsten sonra koşarak, insanları yararak metroya nasıl bindim hatırlamıyorum bile, abim beni aldı, aralardan derelerden derken ben havaalanına uçaktan 10dk önce girdim, çantamı bile almadan, koşarak daldım, insanları yararak geçtim ama nasıl koşuyorum, kesin dışardan çok komik görünüyorumdur :D

Sağolsun o havaalanındaki memur bana resti çekti, ne kadar yalvarsam da, çantam yok, vakit var, binmem lazım desem de, check-in yapmadıkları gibi, bilmiş bilmiş boarding kapandı vıdı vıdı yaptılar ve ben kalakaldım havaalanında… ucuz diye aldığım bilet elimde patladı.

Mecburen başka bir firmadan bilet aldım 21.30 uçağına, ona bindim, İzmir izbana bindim evime vardım, ama İzmirde hava bir soğumuş bir soğumuş, ben gittiğim her yerde hem dondum, hem yollarda kaldım, hem de boşu boşuna gitmiş oldum.

Ama yine de seviyorum ben yol hikayelerini, başıma daha önce birçok kez geldiği için uçağa, trene yetişmeye çalışmalarım… bu sefer yetişemedim ama olsun, nazar boncuğum olsun diyelim :)

Biraz uzun oldu ama bunu yazmam lazımdı :)


Yorum bırakırsanız ve bloguma üye olursanız çok sevinirim :)
Instagramdan ulaşmak için http://instagram.com/ojekalem
Pinterestten ulaşmak için http://www.pinterest.com/ojekalem/
Eğer bana e-mail ile ulaşmak isterseniz ojecini@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder