Hırsız var dedik, seçim var dediler. Hırsıza oy emanet edilir mi?
Hırsız yine hırsız.
Bu ülkede insanları taptığı olmak için ya hırsız olacaksın ya katil.
Kendine oy verenlerin ocaklarına ateşler düşürdüklerinde, son insan da derin uykusundan uyandığında, işte o gün geldiğinde mahkemelerde sıra sıra dizildiklerinde,
Vatandaşlık görevimi yaptım bugün sabah erkenden kalkıp oyumu kullandım. Aman banane yaa kim gelirse gelsin demedim. Düşündüm taşındım kim bana doğruları söylüyor, kim benim hakkımı en iyi savunur dedim ve beni en iyi yansıtacağını inandığım partiye oyumu attım. Kime oy verdiğiniz sizi bağlar. Ben kendi açımdan hırsıza, soysuza, yolsuza, yalancıya, dolandırıcıya değil oy günahımı vermem. Sonuçlar herkese hayırlı uğurlu olsun şimdiden. Umarım sonuçta Türkiye kazanır. Bölündük, gerim gerim gerildik, bu milleti birbirine düşürene, vergilerimi başkasına peşkeş çekene hakkımı helal etmiyorum, haram olsun.
Ege bölgesinde yaşayanlar değişik
otlara aşinadır. Bilmeyenler için sarmaşık deyince akla evlerde
saksılarda bakılan ve sarılarak büyüyen bitkiler geliyor
olabilir :) Yemeği yapılan sarmaşık tabi ki bu değil. Resimde
gördüğünüz bitkiyi pek çoğunuz görmemiş olabilirsiniz. Bu
otu ilk kez yiyorsanız üzgünüm sevmeme ihtimaliniz çok yüksek
ancak birkaç kere yapıp yediğinizde vazgeçemeyeceğiniz bir
lezzete dönüşüyor. Özellikle ağızda acı bit tat bırakıyor
ki bu tat sayesinde çok seviliyor. İzmir’de bu otun seveni o
kadar çok ki sadece bir demetini 2-3 liraya satıyorlar. Eğer bol
zamanında denk gelirseniz ancak 1.50 liraya alıp sevinirsiniz bile
:) tek bir demet yemek olmak için az olduğundan en az iki bağ
almak lazım. Şimdi tarife geçeyim.
Malzemeler
2 demet sarmaşık
Tuz
Kırmızıbiber
Zeytinyağı
Yapılışı
Sarmaşığı yapması o kadar kolay
ki, hiç yemek yapmayı bilmeyen birisi bile kolaylıkla yapabilir.
Öncelikle sarmaşıkları ayıklamak ve bölmek gerekiyor.
Sarmaşıkların sert olan dip kısımları yenmiyor. Nereye kadar
yendiğimi anlamanın yolu otu elinizle kırmanız, yenebilen
kısımlar genelde elinizle çıtır çıtır kırılabilirken, sert
kısımlar el ile bölünmüyor. Püf noktası ise ot kararmasın
diye ota bıçak değdirmiyoruz, sadece el ile bölüyoruz.
Otumuzu iyice yıkayıp pişirmeye
geçebiliriz. Küçük bir tencere veya tavaya yağımızı koyup
üzerine sarmaşığı da ekleyerek kavuruyoruz, üzerine de tuzu
atınca ot iyice sönecektir, yine kavurdukça rengi kararmaya
başlayacak, bu durum tamamen normal. Sarmaşık yumuşayıp yenecek
hale geldiğinde hazır oluyor. İşte bu aşamada ot gözünüze
azıcık gelecek, bunu çoğaltmak için genellikle bu aşamada
üzerine 2-3 yumurta kırıp omlet gibi yapılıyor ama ben
yumurtasız halini daha çok seviyorum. Pişince üzerine de kırmızı
pul biber döküp şöyle bir karıştırıyorum ve tabaklara
koyuyoruz. Özellikle acı bir tadı olduğu için ekmekle lokma
yapıp yiyoruz. Kalan yağına da başka zaman bir yumurta kırıyoruz,
gayet güzel tadı çıkıyor.
Acısı biber gibi yakan bir acı
değil, nasıl acı kahve ağzımızı yakmaz ama tadı acıdır, bu
da o şekilde kendine has tarif edilemeyecek bir acıya sahip.
Bulduğunuzda mutlaka deneyin bence pişman olmayacaksınız. Herkese
şimdiden afiyet olsun.
Geçen sene aldığım ve çok fazla
giydiğim bir ayakkabım vardı. Açıkçası ayakkabının biraz ahı
gitti vahı kaldı ama birkaç ufak dokunuşla ayakkabıyı biraz
daha giyilebilir kılmak istedim.
Bunun için tabi ki benden bekleneceği
gibi ojelerimi kullandım. Ayakkabımın plastik kısımlarını ne
kadar sildiysem ancak bu kadar temizleyebildim ve sıra geldi deseni
yapmaya. En sevdiğim desen olan kalpler ve noktaları kullanarak
basit bir desen yaptım. İşte işin en güzel tarafı canım
sıkıldığında asetonla ojeyi silip farklı farklı desenler
yapabilirim. Galiba bu ayakkabı benim deneme tahtam olacak ve
sürekli değişik desenler yapıp kullanacağım :)
Siz de ayakkabılarınızın farklı
görünmesini istiyorsanız mutlaka denemelisiniz. Beğenmezseniz
nasıl olsa asetonla silebilirsiniz :)
Bu desene bir isim bulamasam da ilk kez
denediğim bir yöntemle yaptım. Beyaz üzerine pembenin bir süre
etkisinde kalacağım gibi görünüyor. Orta parmağımda aynı
zamanda gri ve siyah oje de kullandım çünkü pembeye siyahın da
çok yakıştığını düşünüyorum ve son olarak üzerine altın
rengi simli ojemden sürmesem olmazdı, malum moda bu aralar.
İkinci resimde ise pek belli olmasa da sim sürmeden
önceki hali, hangisinin daha güzel olduğu size kalmış zira ben
ikisini de kullandım bir süre :)
Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Bir rüzgâr aklımı alırdı Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin, bakardın Üşürdüm, içim ürperirdi Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu, ağlardım
Şu sıralar mevsim değişiyor
cildimiz ve saçlarımız bu duruma alışmaya çalışıyor.
Özellikle mevsim geçişlerinde yaşadığımız bu dengesizlik
haliyle cildimiz kuruyor. Öyle ki benim kışın dahi kurumayan
ellerime kremler fayda etmiyor. Çok sık krem kullanmadığımı
daha önceki konularımda belirtmiştim ancak bu aralar fazlaca
kullanmama rağmen kuru ellere sahibim ve bu beni rahatsız ediyor.
Ben de bu durumdan kurtulmak için
yöntemler ararken daha önce uyguladığım bir yöntem geldi aklıma
ve paylaşmak istedim. Bir miktar vazelin ile birkaç damla limonu
karıştırıp kuru cildinize uygulayabileceğiniz gibi önce
vazelini sonra da limonu sürebilirsiniz.
Bu sayede pamuk gibi ellere sahip
oldum. Hele ki kışın bunu akşam yatmadan önce yapıp ellerinize
eldiven ya da çorap geçirirseniz yumuş yumuş elleriniz olur :)
Şaka gibi, zaman çok çabuk geçti ve
ben 50. Bugün tırnağımda ne var yazımı yazıyorum. Bu demek
oluyor ki şimdiye kadar 50 farklı desen paylaşmışım sizinle.
Hem mutlu hem şaşkınım çünkü blog yazmadan önce bu kadar çok
desen yapabileceğimi düşünmüyordum. Bir süre sonra ne
yapacağımı bulamayıp düz renklere geçerim diyordum ama şimdi
50. desenimi paylaşıyorum sizinle ve bundan sonrası için ise bir
dünya fikir var aklımda :)
Ben de bu sefer bana şans getirmesi
için uğur böcekleri yaptım tırnaklarıma. Hem baharın gelişi
hem de şans getirmesi için yaptığım uğur böceklerini çok
sevdim. Hem yapımı kolay hem de kürdanla yapabileceğiniz kolay
bir desen, üstelik farklı renklerle de yapılabilir. Eğer
yaparsanız linkini atın ki ben de görebileyim :)
Saç dökülmesi konusu hem hassas hem
uzun bir konu. Saç dökülmesinin birçok nedeni var ve bu işe
girdiğimizde uygulanan yöntemleri say say bitmez gibi geliyor. Saç
dökülmesi yediklerimizle, içtiklerimizle, yaşantımızla, sağlık
problemlerimizle, genetiğimizle vs. doğrudan ilişkili. Burada
sadece uygulanabilecek doğal yöntemleri anlatacağımı ve asla
ilaç, doktor önerisi yapmayacağımı önden belirtiyorum.
Tabi ki ben öncelikle bir doktora
görünmenizi öneriyorum. Ve ondan sonra konuya dönüyorum.
Saç dökülmesi benim için stres
nedeniyle gelişen bir olaydı. Strese bağlı olarak ani kilo kaybı
yaşamama rağmen ben doktora gittiğimde bütün değerlerim normal
çıktı. O yüzden saç kaybımın esas nedeni stresli bir ortamda
olmam ve mutsuz bir yaşantıydı. Buna bağlı olarak avuç avuç
dökülmelerim oldu.
Şimdi saç dökülmesi genetik dahi
olsa kalan saçlarınızı kurtarmanızın yolları olabiliyor.
Isırgan otu da özellikle genetik olan saç dökülmesinde etkili
olarak kabul ediliyor. Isırgan otunun erkek tipi saç dökülmesine
neden olan DHT’ye baskı uyguladığı ve dökülmeyi durdurduğu
söyleniyor. Isırgan otunun saç için faydaları arasında;
Saç dökülmesini durdurması
Saçlara canlılık ve güç
vermesi
Kepeğe karşı etkili olması
sayılıyor.
Bunun yanında ısırgan otunun tek bir
kötü yanı var ki saçlı deriyi kurutması var. O yüzden ısırgan
otunu kontrollü kullanmakta fayda var.
Isırgan otu taze olarak
kullanılabileceği gibi tazesini kurutarak da kullanabilirsiniz.
Isırgan otunu hazırlamak için bir tutam ısırganı alıp 1 su
bardağı kadar suya atıp 1-2 dakika kadar kaynatmalı ve 10 dakika
kadar demlenmeye bırakmalısınız. Isırgan otunu her kullanışta
taze taze hazırlamakta fayda var çünkü bekledikçe pis kokmaya ve
rengi değişmeye başlıyor.
Isırgan otunu kullanmanın iki yolu
var. Banyodan önce saçınıza sürüp bir süre beklemek ve
sonrasında saçı yıkamak. Diğeri ise banyoda son saç durulama
suyu olarak kullanmak. İkinci yöntemde havlularınızın yeşil
olacağını unutmayın ve eğer saçlarınız boyalıysa boyayı
akıtabilir. Bu uygulamayı haftada 2 kere yapabilirsiniz, eğer
zaten kuru bir deriye sahipseniz haftada 1 kere uygulanabilir. Çok
sık kullanmak fayda yerine zarar getireceğini unutmayın ve ısırgan
otunu saçlarınızdan başka bölgelere değirmemeye çalışın
çünkü kıl köklerini güçlendirip istenmeyen tüylere neden
olabilir.
Benim için sonuç olarak 6 ay kadar
kullandıktan sonra bıraktığım bir yöntem oldu. Saç dökülmemi
büyük oranda önledi ancak kuru saçlara sahip olmam nedeniyle
saçlarımı daha da kuruttu. Özellikle genetik dökülmelere sahip
olan arkadaşlar denemeyi düşünebilir.
Eğer bu yöntemi uygulayıp memnun
kalmayanlar denediğim diğer yöntemleri de ara ara yazmaya devam
edeceğim, beni takip ederek yazılarıma daha kolay ulaşabilirsiniz
:)
Bu durum iyi mi kötü mü bilmiyorum
ama artık birçoğumuzun akıllı telefonu var ve bu telefonlarda
çeşitli uygulamalar indirip kullanıyoruz, bunların bir kısmını
da oyunlar oluşturuyor haliyle :)
Şimdilerde oyunların modası pek
kalmamış olsa bile (çünkü tapelerle kalkıp tapelerle yatıyoruz
ve bütün gün bunu konuşuyoruz.) zamanınızı çok fazla
almayacak, aynı zamanda İngilizcenizi sınayacak ve yeni İngilizce
kelimeler öğrenebileceğiniz bir oyundan bahsetmek istiyorum. Bu
oyun yaygın mı değil mi bilmemekle birlikte yaklaşık bir ay önce
indirdim ve zaman zaman oynuyorum.
Bu oyunda 4 farklı resim arasındaki
ortak kelime size soruluyor ve alt kısmında karışık harfler
bulunuyor. Siz o resimler arasındaki ortak kelimeyi bulduğunuzda
bölüm geçiyorsunuz ve puan topluyorsunuz. Yine zaman zaman size
challenge adı altında 4 resimdeki ortak kelime soruluyor ve
normalden daha fazla puan topluyorsunuz. Bu puanlarla harf satın
alabilir bilmediğiniz kelimenin tamamını görebilirsiniz. Peki
nasıl çok zaman almıyor bu oyun, takıldığınız bir bölümü
geçmek için size her akşam kelimenin ilk harfi geliyor, eğer hala
bilemezsiniz ertesi gün akşam ikinci harf geliyor. Yani bir
kelimede takıldınız diyelim puan harcamak istemiyorsanız bir harf
için akşamı beklemek gerekiyor.
Bu oyun sayesinde hem İngilizce
kelimeleri hatırlıyor, hem de yeni kelimeler öğreniyorsunuz ve
çok fazla zaman harcamıyorsunuz. Benden söylemesi :) Unutmadan oyunun ücretsiz olduğunu da söylemeliyim.
Tırnaklarımdan biri kırılınca bu
sefer tırnaklarım öyle çok uzamadan kesiverdim. Kısa ve küt
tırnaklar ojesiz bile olunca güzel görünüyorlar ama uzun
tırnaklara oje sürmeyince göze batıyor. Hele ki bir keresinde
çocuğun biri (erkek çocuktu kendisi) annesine tırnaklarımı
işaret edip ne kadar uzun çok çirkin demişti :)
Kısa, küt tırnaklarda her ne kadar
siyah, bordo gibi koyu renkler hoş dursa da ben tam tersi kireç
beyazı sürdüm ve üzerine minik kedi patileri yaptım. Biraz
çocuksu oldu ama gayet hoş durdu bence :)
Bir süredir tohumlardan elde ettiğim
bitkileri paylaşıyorum. Esasında bu olay her sene yaptığımız
bir rutin haline geldi. Her sene yetiştirdiğimiz bitkilerin bir
kısmı aynı kalsa da bir kısmı da yeni denemelerimiz oluyor.
Bu sene ilk kez yetiştirdiğimiz bir
diğer bitki ise çam ağacı oldu. Uzun zamandır bir çam
filizlendirmeye çalışıyorduk ve bunun için çam fıstıklarını
kullanıyoruz. Sonbaharda diktiğimiz tohumlardan iki tanesi çıkmayı
başardıysa da kış koşullarına dayanamayıp öldüler. İşte
biz de bahara girerken yeniden tohumlardan ektik toprağa. Biz bu
tohumlardan yaklaşık 10 tane kadar ektik ancak şimdiye kadar
sadece bir tanesi filizlendi. Yani çam fıstığından ağaç olma
ihtimali 1/10 gibi diyebilirim. Başka türlü çam ağacı yetişiyor
mu bilmiyorum ancak anladığım kadarıyla çam ağaçları filiz
halindeyken biraz hassaslar.
Biz büyükçe bir saksısı olan başka
bir bitkinin yanına dikiyoruz ve şimdilik her gün hava ve güneş
alan bir yere koyuyoruz. Akşamları ise içeride kalıyor. Biraz
büyüdükten sonra dikeceğimiz yere götüreceğiz, böylece açık
hava da kalmış olacak. Ve umuyorum yerini çok sever ve mevsimlere
dayanabilir.
İyi ki haribo fanı değilim, üzerine
oturup ikinci yazımı yazıyorum onunla ilgili. Haribo’ya bayılsam
kimbilir kaç yazı yazacağım. Madem bayılmıyorsun neden yine
haribo aldın diyenler için, uzun zamandır marshmallow almak,
tadına bakmak istiyordum. Hep şu Amerikan filmlerinde kamp ateşi
etrafında dallara geçirilmiş yumuşak şekerleri pişirip pişirip
yediklerinden canım çekmişti. Ne menem bir şeymiş öğreneyim
dedim. Diğer markalarda marshmellow
bulamayıpta hariboda bulunca hemen aldım küçük bir paket.
İçinde bir pembe ve beyaz olmak üzere
iki renk, iki çeşit marshmallow var.
Tadlarında ahım şahım bir fark olmasa da hafif bir farklılık
var ve ben beyazını daha çok sevdim. İlk yediğimde ateşte falan
çevirmedim, öyle yiyince de sünger yemiş gibi hissettim kendimi.
Tadı tuzu da pek yoktu. Bu sefer bir çatala geçirip ocak ateşinde
(malum kamp ateşi kolay bulunmuyor) hafif yakıp karamelize ettim.
Şeker karamelize olup içi eriyince tadı çok daha güzel oldu.
Bir oturuşta hepsini yemiyorum, canım
tatlı istedikçe ocakta çevirip çevirip yiyorum. O yüzden uzun
süre dayanıyor bana. Küçük paketini 2 lira gibi bir fiyata
aldım. Denemek isteyip, büyük boy almak istemeyenler için uygun
bir fiyat. Çünkü herkesin bayılacağı bir lezzet değil.
Özellikle de ateşte eritmeyince sevmeme ihtimali epey yüksek.
YAŞAMAYA DAİR
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
Çoğu zaman tırnaklarım yıpranmasın
diye oje sürmek istemesem de sürmeden de yapamıyorum. Çünkü
beni mutlu ediyor, sıradan hayatımda bir farklılık olarak
görüyorum. Bu sıralar sürekli üst üste oje sürüyorum ve aynı
ojeyi en fazla iki gün kullanıp silsem de tırnaklarımda bir
yıpranma oldu galiba, azıcık sarardı gibi geliyor.
Bu başlığı atmamın nedeni aslında
ojeli ve ojesiz tırnaklarımdaki farklılığı göstermekti. Sadece
iki tırnağıma farklı renklerde oje sürdüm, diğerlerine ise bir
şey sürmedim. Siz de tırnaklarınız hoş göründüğünde
kendinizi daha mutlu hissetmiyor musunuz? Sadece parlatıcı
sürdüğünüzde dahi daha mutlu olmuyor musunuz? Yoksa ben mi
bahane arıyorum oje sürmek için :)
Ombre saçlar, ombre dudaklar ve ombre
tırnaklardan ilgimi çekeni tabiki tırnaklar oldu. Uzun zamandır
denemek istiyordum ama bir türlü fırsat olmamıştı. Nihayet
bugün yapmak için fırsat geçti elime. Mavi, pembe ve mor renkleri
birlikte kullanarak sünger yardımıyla tırnaklarıma uyguladım.
Belirgin ve daha keskin geçişler olması gerekirken hepsi birbirine
girdi. Mavi ve pembenin birleşimi de mor olduğu için morun bütün
tonlarından parça parça sürmüş gibi oldum. Üzerine de altın
renkli ojemden sürünce ışıl ışıl bir görüntü elde ettim.
Tabi ki bir süre sonra farklı renklerle tekrar mutlaka deneyeceğim
:)
Yves Rosher bildiğimiz gibi bir
Fransız markası ve ülkemizde epeyce ilgi gören bir marka. Ayrıca
Türkiye’de sattığı ürünler orta-pahalı. Bu marka Fransa’da
her yerde bulunan bizim Flormar gibi bir marka aslında (bizim
Flormar demişken, Yves rocher Flormarın %51 hissesini aldı bu
arada, yani yakında Flormar ürünleri de pahalanırsa
şaşırmayalım). Biz nasıl Flormar’a uygun fiyatlı diye
gidiyorsak, Fransızlarda Yves rocher markasını öyle görüyor.
Bu kısa bilgiden sonra gelelim
resimdeki frambuazlı duş jeline. Bu duş jelinin kokusuna vuruldum
desem yalan olmaz. Şekerli kokuları seviyorsanız bu duş jelini
önereceğim. Kalıcı kokusu, güzel köpürmesi, yoğun kıvamı,
şeker gibi rengiyle çok sevdiğim bir duş jeli. Bitmesin diye
sürekli kullanmıyorum, ne yalan söyleyeyim biraz pahalı buluyorum
kendilerini :) aynı zamanda bende bir adet seyahat boyu şişesinden
de var. Ve yanında gördüğünüz ufaklık ise küçük boy bir
adet eau de toilette, aynı frambuazlı koku kalıcı olsun
diyorsanız, duşumuzu bu duş jeliyle alıyoruz, üzerine mis gibi
bu ufaklıktan sıkıyoruz bütün gün şeker gibi kokuyoruz :)
Yalnız şekerli kokuları sevmeyenler
için pek beğenileceğini düşünmüyorum zira çok çok şekerli
bir kokusu var ama benim gibi şekerli kokulardan hoşlanıyorsanız
bu duş jeli tam size göre.
Gümüş ve altın rengi ojeler bir iki
sezon öncesi çok modaydı. Ben bu modayı pek sevmiş olsam gerek
gümüş rengi ojemi çok seviyorum. Hatta bir ara denk gelirsem
altın renginden de almayı düşünüyorum. Gerçi bu aralar oje
almaya ara verdim. Elimdekileri tüketmeye çalışıyorum. Bu
gereksiz bilgiden sonra konuya döneyim :)
Gümüş rengi ojemin üzerine şurada
bahsettiğim simli ojeden sürsem de simler de gündüz gri gibi
göründüğü için pek belli olamadılar. Griyle uyum sağlayacağını
düşündüğüm için üzerine yeşil çiçekler kondurdum, sadece
yüzük parmağıma kırmızı bir çiçek yaptım. Kırmızının
kendini daha çok gösterdiğini belirtmekle birlikte yeşil de fena
olmadı bence, sizce hangisi daha güzel?
Açıkçası
umutsuzluğa kapılmaya başlamıştım. Bloğuma üye olan biri
çıkmayacak sanıyordum ama dün bir de baktım ki ilk izleyicim
olmuş. Bloğu açarken hiç kimse okumasa da kendime arşiv olur
diye yola çıkmıştım ama sonra neden benimle yazılarımı
paylaşacak birileri olmasın ki dedim ve nihayet ilk üyem pri madonna oldu. Pri madonna sana buradan çok teşekkür ederim :)
Berkin Elvan polis tarafından biber gazı fişeğiyle vurulduğunda 14 yaşındaydı, hastanede girdi 15 yaşına ve tam 16 kiloya düşen bedeni daha fazla dayanamadı, bugün aramızdan melek olup uçtu. 269 gün dayanabildi Berkin. O umudun adıydı, gezide aramızdan ayrılanların en küçüğü ve en masumuydu. Katilleri hala dışarıda, hala korunuyor. Bugün sırtını dönüp Berkin'i görmezden gelenler yarın sıra size gelecek ve o zaman elinizi uzattığınızda bilin ki bugün o taptığınız insanlar size dönüp bakmayacaklar bile. Katilin, hırsızın, vicdansızın yanında yer alanlar bilin ki sizler de en az onlar kadar suçlusunuz. Berkin artık bizim küçük prensimiz hayalleri gerçekleşmeyen...
Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni Gelme, artık neye yarar?
Bugün 8 Mart, Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun. Kadınlar günü nedeniyle Tansaş ve Migros'larda 8-9-10 Mart tarihleri arasında bir kampanya var. Kadınları mutlu etmenin yolu kozmetik ve çikolatadan geçiyor :) Bu kapsamda çikolatalarda 3 al 2 öde kampanyası yapmışlar ve cilt, el bakım ürünleri ve deodorant, roll-on'lar da 2 al 1 öde kampanyaları var. Gidip bir sürü üründen iki tane klasik nivea krem kaptım. Normalde tanesi 8.75 lirayken ben ikisine 8.75 lira ödedim ve çıktım. Kullanıp, yorumlarımı yapacağım kendileri hakkında.
makyaj temizleme ürünleri, arko kremler, nivea kremler, cilt bakım ürünleri, vücut yağları, deodorantlar'da geçerli bir kampanyaydı. Eğer sizin de ihtiyacınız varsa ayın 10'una kadar Migroslar'da gidip alabilirsiniz. Yanına çikolataları da almayı unutmayın, mutlu kalın :)
Reyhan ve balkabağı filizlendirdikten
sonra elimizdeki biber tohumlarını da ekelim dedik. Her sene süs
biberi ekiyorduk ve minik minik biberlerimiz oluyordu. Bu sene henüz
süs biberi dikmedik ama acı dolmalık yeşilbiber diktik bu sefer.
Bu biberin tohumları Gaziantep’ten özel olarak geldi. Ancak
biberler dolmalık olduğu için bir süre büyüdükten sonra
bahçeye dikilmesi gerekiyor. Süs biberlerini saksıda
büyütebiliyorduk.
Biberleri ekmek için tek ihtiyacınız
olan toprak, bir kap, tohumlar ve can suyu, dikeceğiniz kabın
altına delikler delmeyi unutmayın. Sonra içine biraz bahçe
toprağı koyup üzerine tohumları serpin ve üzerine tekrar
birazcık toprak dökün, can suyunu da verdikten sonra bir hafta
beklemek ve minik minik filizleri gördüğünüzde küçücük
şeylerin sizi nasıl mutlu ettiğine inanamayacaksınız :)
Reyhan ve balkabağı filizlendirme ile
ilgili konuma ulaşmak için şuraya
tıklayabilirsiniz. Son halleri...
İyi halt yedin, daha bir tek takipçin
bile yok diyebilirsiniz. Ama yavaş yavaş kendimi geliştireyim,
şimdiden açayım da hesaplarımı eksik kalmayayım dedim :)
Evet ben de bilmiyorum belki bir
arkadaşım, bir takipçim olur diye düşündüm. Henüz çok
yeniyim ve umarım zamanla bloğumu üstlere taşır yazılarımı
beğenen birilerini bulurum :)
Noktalı tırnaklara geri dönüş
yaptım bugün. Alt zemin rengine bayıldım, neden bu güne kadar
sadece süsleme olarak kullanmışım bu rengi bilmiyorum. Yüzük
parmağıma altın rengi sim sürdüm, nasıl beğendiniz mi? Ve
işaret parmağımdaki renk diğerinin yanında soluk kaldı ama onu
da beyaz noktalarla süsleyince fena olmadı :)
Yaz gelse de daha cıvıl cıvıl
renklere dönebilsek zira çok özlemişim :)
Bu aralar çok memnun kaldığım
avokado maskesini uygulasam da zaman zaman farklı maskeler
deniyorum. Aynı dönemlerde iki maske uygulamıyorum ancak o sıralar
neyden şikayetçiysem ona göre maskemi seçiyorum. Avokado
maskesini yapmamın nedeni ise kışın kuruyan cildimi nemlendirmek
ve aynı zamanda ayva çekirdeğinin yaptığı işi de bir nebze
görüyor olması.
Ancak annem güneş lekeleri için ayva
çekirdeği maskesi yapıyor. Bu maske hem güneş lekeleri hem de
sivilce lekelerinde etkili oluyor. Koyu lekelerin rengini açıyor,
hafif kızarık sivilce lekelerini yok ediyor. Ancak yoğun kızarık,
koyu lekelerinize uygulayıp işe yaramadı diyecek olanlar için
bunu söylemem gerekiyor ki o lekeler için geç kaldınız. En
azından ayva çekirdeği o lekeleri mucizevi bir şekilde geçirmiyor
ancak rengini açabilir.
Ayva çekirdeğinin yüzü
gerginleştirme özelliği de var aynı zamanda.
Gelelim bu maske nasıl yapılıyor.
Ben maskeyi az miktarda birkaç günlük kullanım için yapıyorum.
Gördüğünüz gibi küçük çay bardağının yarısından az su
koyup üzerine bir ayvanın içindeki çekirdekleri koyuyorum. Bu
çekirdekler birkaç gün içinde suyla birlikte jölemsi bir kıvam
alıyor ve kullanmaya hazır hale geliyor. Daha sonra bu maskeyi bir
hafta kadar buzdolabında saklayabilirsiniz. Bittikçe yenisini
yapabilirsiniz.
Ayva çekirdeği maskesini tüm yüz ve
boyun bölgenize sürmeden önce küçük bir bölgede deneyip
alerjiniz olup olmadığını denemelisiniz. Sürdüğünüzde
kızarıklık ve aşırı kaşınma ile karşılaşırsanız bu maske
size göre değil demektir.
Maskeyi yüzümüze sürerken jöle
sürmüş gibi bir his oluyor. Sürdükten sonra kururken yüzünüzün
gerildiğini hissediyorsunuz ve bir süre bu gerginlik kalıyor.
Yüzünüzde 15dk bekletip yıkayabilirsiniz. Ancak ben doğal
maskeleri gece yapıp yüzümde sabaha kadar bekletiyorum ve sabah
yıkıyorum. Gün içinde yaptığınızda da yıkamayabilirsiniz
ancak güneşe çıkacaksanız yıkamanızı öneririm. Ciltte kalan
su bile güneşte leke yaptığı için ayva çekirdeği maskesi de
güneşte tam tersi bir etki gösterebilir.
Maskeyi krem gibi düşünüp her gün
sürebilirsiniz, 3günde bir de sürebilirsiniz, size kalmış ancak
uzun süre kullanımda etkisini gösterecektir. Dikkat edilmesi
gereken nokta cildi biraz kuruttuğu için yağlı cildi olanlar için
değil ama kuru ciltliler yıkadıktan sonra nemlendirici ile
ciltlerini desteklemeliler.
Son olarak avokado maskesi ile ilgili
yazıma şuradan ulaşabilirsiniz.
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte. Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Gelecek konularım neler başlıklı
yazımdaki ikinci ürün olan mucizevi bakım
yağını yeterince kullandığımı düşünüyorum. Ürünü
inceleyecek kadar kullandım aynı zamanda saç tiplerimiz farklı
olduğu için anneme uyguladık.
İlk olarak kokusundan başlamak
istiyorum. İçinde çiçekler olduğunu söylediği için mis gibi
kokar diye düşünmüştüm ama ben kokusuna bayılmadım, taze
kokuları sevdiğim için olsa gerek ağır geldi birazcık ama sorun
değil çünkü saçta kalmıyor, çabucak uçup gidiyor. Yapısı
ise yağ olmasına rağmen saç serumu gibi kuru bir yağ gibi, yağlı
bir hissiyat bırakmıyor, saç tarafından hemen emiliyor.
Bakım yağı, kuru, nemli ve ıslak
saça uygulanabiliyor. Yine banyo öncesi olduğu gibi banyo sonrası
da uygulanabiliyor. Banyo öncesi birazcık fazla uygulayıp maske
gibi kullanabiliyorsunuz. Banyo sonrası ıslak saça uygulandığında
ise saçı kuruturken ısının zararlarından korumak, saçın
kabarmasını önlemek, saçı yumuşatıp taranmasını
kolaylaştırmak gibi vaatleri var. Kuru saç için ise saça
yumuşaklık, ışıltı ve parlaklık vermek gibi özellikleri
söyleniyor. Bütün bunları yaparken ise saçı ağırlaştırmadığını
belirtiyorlar.
Benim saçlarım hafif çok düzgün
olmayan dalgalı, kuru, kabarmaya müsait, yıpranmış ve ince
telli. Ben banyo sonrası havluyla saçımın suyunu aldıktan sonra
bir iki pompa uygulayıp kurutuyorum. Saçlarımı ısıdan koruyor
mu bilemesem de saçımı yumuşattığı, taranmasını
kolaylaştırdığı ve bir nebze yatıştırdığını
söyleyebilirim. Bazen banyodan önce taranmasını kolaylaştırsın
diye bir damla sürüp saçlarıma bekletiyorum. Pek etkisi olmuyor
gibi. Ayrıca kuru saçlarımı yatıştırsın diye arada sırada
sürüyorum. Saçlarımı parlatıp, yumuşatıyor.
Annemin düz, kalın, yağlı olmayan
sağlıklı, çok kabarmayan ve parlak saçları var. Annem için de
aynı şekilde uyguluyoruz ama ya kurutmadan önce ya da kuruttuktan
sonra uyguluyoruz. İki şekilde de ben de olmadığı kadar etkili.
Saçları hemen parlak, yumuşacık, fönlü gibi dümdüz
oluveriyor. Hatta benden çok annem memnun kaldı diyebilirim.
Her ikimizin de saçını
ağırlaştırmadı, ertesi gün yağlı bir görünüm oluşturmadı.
Kısacası her ikimiz de memnun kaldık. Biz saçımızda boya
olmadığı için boyalı saç için olmayanını kullanıyoruz. Bu
bakım yağını Gratis indiriminden 14.50 liraya almıştık.
Bitince tekrar alınacak bir ürün ancak birkaç damla ye
ttiğinden
ürünü bitirmek çok uzun süreceğe benziyor. Son olarak cam
şişesiyle ve şişesinin tasarımıyla gönülleri fethetse de
kullanımı rahat olmayan bir pompasıyla benden eksi puan aldı.
Yorum bırakırsanız ve bloguma üye olursanız çok sevinirim :)
Bu sayfada yer alan tüm fikir, tasarım, yazı ve fotoğraflar Oje Kalem'e aittir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu kapsamında koruma altındadır. İzinsiz olarak kopyalanması, kullanılması ve alıntı yapılması suç sayılmaktadır.